MÜKEMMELİYETÇİLİK VE VAROLUŞUMUZUN FARKINDA OLAMAMAK
İlim, ilim bilmektir ilim kendin bilmektir sen kendini bilmezsin ya nice okumaktır...

Veli AKDOĞAN
-İnsanoğlunun günümüzde başına bela olan her şeyi eksiksiz yapmaya çalışmak, hatasız olmak, hatalarını kabullenememek ve ilerlemesine mani olan bir durum olan mükemmeliyetçiliğe dilimiz döndüğünce değineceğiz. Bu durum yüzünden günlük hayatın akışına kendimizi veremiyor ve bir işi mükemmel kusursuz yapmaya çalışma düşüncesi dolayısıyla da istediğimiz işe de başlayamıyor nihayetinde de telaşe içinde sürüklenip gidiyoruz ve yaşamadığımızı da farkediyoruz. Halbuki mükemmeli istemek ya da mükemmel biri olmak yerine iyi olmayı tercih etmek bu minvalde hayatı ve kendimizi daha yaşanılır kılma yolunda büyük bir adım. Çünkü mükemmel insan yoktur ve bir kere mükemmelin kriteri nedir ? Ortak "mükemmel" kriterleri, normları nelerdir ? O yüzden kendimizi gene kendimiz bilmeli ve iyi olmayı tercih etmeli bir nevi ruhsal tatminimizi iyi olma yönünde zihnimize ve yaşamımıza empoze etmeliyiz. Aksi takdirde mükemmeli bulmak ve aramak ve mükemmel olmak kaygısı bizi gerçek dünyadan ve varoluşumuzdan uzaklaştırmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. Bu doğrultuda varoluşa biraz değinmek gerek.
Modern dünyanın günümüz insanı gerek gelişen teknoloji gerekse de çevrenin değişimi etkisiyle kendi benliğini özünü kaybetmiş fakat bu kaybediş bir yozlaşmanın aksine bireyin kendisini dış etkenlerden yani kültürden, aileden, ulustan kopmaktan farklı bir durumdadır. Belki de kendi benliğinin bilincine varamamaktır. Bazen de kişinin kendisine "ben aslında kimim ?, ben neyim ? niçin buradayım ?" sorularını sordurmakta ve kişiyi umulmadık zamanlarda sorular girdabının içine sürüklemektedir.
İçinde bulunduğumuz zamana baktığımızda olmadık kişilere özenmekte, olmadık davranışlar göstermekte, toplum ve kendimizle ilişkilerimizi bile bir taklit seviyesinde otomatik, alışılagelmiş bir şekilde yaşamaktayız. İçinde var olduğumuz anı yaşamaktan ziyade bize mutluluk veren kısa, geçici tabiri caizse avare hazlar peşinde koşmaktayız. Bugün dinlediğim bir podcastte bireyin varlığını, varoluşunu nasıl anlaması ve öğrenmesi gerektiğine dair bir yöntem çok dikkatimi çekti. Kişinin varoluşunu anlaması, sanal dünyadan çıkması ve dünyayı çevreyi hissederek yaşarsa varoluşunun somut halini hissedebileceğiydi. Şöyle özetlemiş aslında; her gün yaptığımız işleri diğer günlerden farklı olarak bilinçli, bilinç haline getirerek yapmanın dünyada yaşadığımızı hissederek en önemlisi de anı yaşamaya yönelik pratikte çok etkili olabileceğini anlatmaktaydı. Mesela bir asansörü beklerken bekleme süresince bir şeyler düşünmek ve hayal kurmak yerine asansörün size gelene kadar ki işlemlerini düşünmek, bu yazıyı yazarken tuşlara dokunduğunuzu hissetmek, dışarıda her gün duyduğumuz seslere duyarsızlık değil dikkat kesilmek gibi örnekler çoğaltılabilir. Basit veya etkisiz gelebilir ancak varoluşu bilmek ve günlük hayat içinde otomatik yaşamın dışına çıkmakta etkili bir pratik olabilir. Aynı zamanda bireyin her gün otomatikleşen ve duyarsız hale gelip dikkat etmediği davranışlarını onun hayatı ve hareketlerini anlamlandırmada bir farkındalık yaratacak ve nihayetinde varoluşuna dair zihninde dönen bomboş düşüncelerin girdabından da kendini kurtaracak ve zihinsel ferahlığa erdirecektir.
Sonuç olarak değerli okurlar dünya hayatı toplumun, çevrenin ve insanların bizlere sunduğu kadar gerçektir. Kendi gerçekliğimizi mükemmel ve kusursuz olacağız diye es geçebiliyoruz. Bizler kendimizi bildikten sonra başkalarının gerçekliğinde yaşamak durumunda kalmayız Yunus'un da dediği gibi. Kalın selametle, sağlıkla. Esenlikler dilerim...